circumstantial evidence

  1. dolaylı delil, koşullu/tâli/ikinci derecede delil, kesin olmayan delil, belirti, emare, iz, bazı hükümlere
    vardıran vakıa veya delil. Çalınmış bir mücevherin bir kimsenin üzerinde bulunması, onun hırsız olduğunun kesin değil, dolaylı delilidir. Mücevheri pekâlâ başka birisi çalmış olabilir. Fakat o adamı mücevheri çalarken gören tanık çıkarsa bu kesin delil (
    direct evidence) olur.